Kendini Sev

Kendini Sev

 Mucizevi can o kadar fazla toplumun bakış açılarını satın alabiliyor gerçekmiş zannediyor bizimmiş zannedebiliyoruz ki. Düşünsene bundan birkaç yüzyıl önce en kilolu kadınlar en güzel kadınlardı. O zaman onlar daha değerliydi, o zamanın koşullarında o zamanın şartlarında herkes kilolu olmaya çalışıyordu. Neden? Çünkü kilolu olduğunda hayatta kalabilir, güçlü, yuvayı yapabilir çocuk verebilir diye bakılıyordu ve o zaman buna inanılıyordu. Bu bakış açıları makbul ve değerli kılınıyordu. Sonra kapitalizm geldi. Özel bir dizayn oldu. Devir değişti artık kilolu olmaya gerek yok ve hatta kadınlar 90- 60- 90 olmalı, fit olmalı denildi. Aslında bunun altındaki nedenler ve amaçlar şu şekilde idi; Nasıl olsa kadınlar 90-60-90 olmakta çok zorlanacak ve mutsuz olacak bizde onların mutsuzlukları üzerine milyar dolarlık endüstriler kuracağız. Kıyafet, kozmetik, zayıflama ürünleri ilaç sanayi ve benzeri. Onlar kilo veremedikçe mutsuz olacak ve kilo vermeye bu realitenin bakış açılarıyla çok güzel havalı görünmeye çalışacak, mutluluğu buralarda arayacak bizde milyar dolarlar kazanacağız. Böyle bir sistem kuruldu. Hepimiz buna inandık ve hepimizin bedenleri farklı olduğu halde, hepimiz mucizevi bedenlere sahip olduğumuz halde, biricik yaratıldığımız halde, hepimiz o kalıplara girmeyi kabul ettik. Ve biz kalıplara girmeye çalıştık ve o kalıplara girmeye çalışıyoruz. Bu yüzden de sürekli mutsuz oluyoruz. Peki şunu hiç sormuyoruz, şunu hiç düşünmüyoruz canlar; acaba gerçekten bedenim nasıl görünmek istiyor, bedenim nasıl hareket etmek istiyor ve nasıl olmak istiyor. Hepimiz mucizevi ve farklı varlıklar olmamıza rağmen aynı kalıpta olmamız mümkün mü? Mümkün değil, bu çok büyük bir yalan. Eğer bedenin 90 – 60- 90 olmak istiyorsa olsun, bunda bir sorun yok. Beden gerçekten bunu istiyorsa! Ama toplum tarafından kabul edileyim, insanlar tarafından onaylanayım, beğenileyim, takdir göreyim, herkes tarafından kabul edilen ideal ve çekici ölçüler bunlar, herkes bana baksın, herkes beni beğensin bakış açısıyla yaptığında burada bir sürü şartlandırma ve koşullandırmalarla, başkalarının istekleriyle bir yaşam yaşamaya çalışıyoruz. İşte bu mutsuzluk! Bu yüzden mutsuzuz. 

 Mucizevi can kendimizi beğenebilecek olan tek bir kişi var, o da biziz. Yani bizi kabul edebilecek olan tek bir kişi var, o da biziz. Kendimizi takdir edebilecek olan tek bir kişi var o da biziz, bizden başka hiç kimse bizim bedenimizi, kendimizi kabul edemez. Etse de zaten bizi ilgilendirmez, biz kendimizi kabul etmedikten sonra fark etmez. 

 Hepimiz aynı evlerde oturmaya çalışıyoruz, hepimiz aynı hayatları yaşamaya çalışıyoruz, çünkü onların doğru olduğu öğretildi bize ve öyle olmalı dendi. Benim de çok uzun yıllarım 30 yaşıma kadar hep bu üçüncü boyut realitenin ideallerine uyumlanmaya çalışarak ve bu yüzden mutsuz olarak geçti. Herkes gibi yaşamalıyım! Herkes gibi bunlarım olmalı, bunlar olursa başarılı olurum, bunlar olmazsa başarısız olurum realitesinden bunlar olursa mutlu olurum, bunlar olmazsa mutsuz olurum realitesinden işledim ama, onlar olsa da olmasa da mutsuz ve başarısız hissediyordum kendimi. Çünkü o koşullamalarla ve kalıplarla gelen hayatımıza kattığımız şeyler bize mutluluk getirmiyor. Bize ne mutluluk getiriyor?

Mutluluk sadece bir seçimdir! 

 HER şeyden önce bizim zaten olduğumuz mucizeyi kabul etmemiz gerekiyor. Bedenimizle, hayatımızla her anlamda kendimizi kabul etmemize, kendimize dönmemizle, kendimizi bilmemizle, kendimizi sevmemizle, kendimizi alıp kabul etmemizle mutluluk geliyor! Öbür türlü dışardan edindiğimiz şeylerle mutluluk zaten gelmiyor veya geçici mutluluklar oluyor asla Mutmain olmuyoruz. Manken gibi olup çok zayıf olup 100 gr. aldı diye mutsuz olan bir sürü insan var. Milyon dolarları olup yediği yemekten hiçbir şekilde keyif almayan ve sürekli aklında hep bambaşka alanlar olup mutsuz olan insan var, ama çok çok kilolu olup, bedeniyle barışık olup, kendini sevip ve o şekilde kabul edip, o enerjiye bağlanıp, çok mutlu olan bir sürü insan var. Hiç maddiyatı olmayıp çok mutlu olan bir sürü insan var. Toplumun bakış açılarını satın alıp onların doğrularına göre yaşamaya çalıştığımızda kendimizi özümüzü enerjimizi dinlemeyip kendimize dönmediğimizde mutsuz oluyoruz. Her şeye daha geniş çerçeveden bakarsak aslında hiçbir şeyin kalıplara göre olması lazım değil, önemli olan biz kendimizi nasıl hissediyoruz. Nasıl olmak sana hafif geliyorsa, akıyorsa, kendin olduğunu hissediyorsan öyle yaşa. En güzel arabaya bin, en güzel evlerde de otur emin ol hepsini hak ediyorsun ama bunları işte toplumun bakış açıları böyle ve onlar tarafından kabul edildiğimi ve onaylandığımı hissedeceğim ve böyle yapmalıyım alanından işlediğinde zaten onlar bize mutluluk getirmez. İmkanlarım en iyisi olsun, konforların en yükseği olsun, o konfor alanında herkesin kendisine bağlıdır. Bunlara kendimiz için sahipsek ve yaşıyorsak muhteşem, ama başkaları için ise kesinlikle mutsuzluk! Ben bunu deneyimledim yıllarca ve o mutsuzluğu yaşadım. Çok şükür ne zaman kendim için bana hafif gelenleri yaparak, kendimi gerçekleştirerek, fıtratıma ve yaradılışıma uygun bir şekilde hem yaşadığım ilişkilerde hem hayatla olan ilişkimde hem edindiğim şeylerle baktığımda, bu alana geçtiğimde kendime dönüp şükür frekansına geçince mutluluk geldi. Kendim olarak bu realitede var olmaya başladım. Kendin olduğunda yaşamın her yerinde olan bu coşkun enerji, yaşamın coşkusu ve ihtişamını alıp kabul edebiliyorsun. Çok şükür.

Değiştirebileceğin tek kişi var o da sensin sen değişince dünya değişir.

Recep özer 

Paylaş:

Yazılarda Ara

Kimdir?

Recep Özer

Recep Özer

"Ne yaşıyorsan sorumlusu sensin. İç dünyanda neye inanıyorsan dış dünyada da sonuçlarını yaşıyorsun. İnançlarına inebilir ve değiştirebilirsen hayatın da değişir"

Çok Okunanlar

Sosyal Medya